Kardeş Eli Derneği
BLOG
BLOG
  • Dua, Müslüman’ın yalnızca dille yapılan bir ibadet değil, kalbin derinliklerinden yükselen bir teslimiyet ilanıdır. Kulun, “Ben hiçbir şeye gerçekten malik değilim, sahip olduğum her şey bir emanet” diyebilmesidir. İnsan, ne kadar bilgiye, teknolojiye, servete ulaşırsa ulaşsın; bir yaprağın düşüşünü dahi kontrol edemediğini fark ettiğinde, hakiki kudretin kimde olduğunu anlar. Dua; insanın, kendi acizliğini fark edip, Allah’ın mutlak kudreti karşısında eğilmesidir.
  • Çocukluk, insanın ilk aynasıdır. O aynada duyulan ses, hissedilen güven ve görülen bakış; gelecekteki kişiliğin temel taşlarını oluşturur. Ailenin sıcak çemberi, çocuğa kim olduğunu değil, kim olabileceğini gösteren ilk sahnedir. Bu sahnede anne, duygusal bağı kuran, sevgiyi dokunuşla öğreten taraftır. Baba ise bu sevgiye yön veren pusuladır. Onun varlığı, çocuk için sadece bir güven alanı değil; aynı zamanda hayatın nasıl yaşanacağına dair bir rehberdir.
  • Müslümanın hayatındaki her eylemde olduğu gibi, sevgi ve nefret duygularının da merkezinde Allah rızası yer almalıdır. İslam inancına göre, bir Müslüman sadece ibadetlerinde değil; dostluklarında, muhabbetlerinde ve hatta nefretinde dahi ilahî bir niyet taşımalıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), hadislerinde “Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek” kavramına sıkça vurgu yaparak, bu duyguların imanla yakından ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Kanuni Sultan Süleyman, 1494 yılında Trabzon’da dünyaya geldi. Osmanlı tahtının kudretli hükümdarı Yavuz Sultan Selim’in oğlu, Hafsa Sultan’ın ise kıymetli evladıydı. Genç yaşta Saruhan Sancağı’nda yöneticilik yaparak devlet idaresinde tecrübe kazandı. 1520’de babasının vefatı üzerine Osmanlı tahtına geçti ve 46 yıl süren hükümranlığıyla imparatorluğun en uzun süre tahtta kalan padişahı oldu. Bu dönemde 13 büyük sefere çıkarak hem doğuda hem batıda Osmanlı topraklarını genişletti. Adaletli yönetimiyle halk arasında “Kanuni” unvanıyla anıldı.
  • Bir sefer dönüşüydü… Osmanlı ordusu, zaferin ardından yavaş yavaş İstanbul’a yaklaşıyordu. Yorgun ama gururlu askerlerin önünde ilerleyen Kanuni Sultan Süleyman, halkın coşkulu karşılamasını selamlıyordu. Tam o sırada, kalabalığın arasından yaşlı bir kadın öne çıktı ve kimsenin beklemediği bir cesaretle padişahın atının önüne durdu.
  • Osmanlı’nın kudretli hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman Han, hayatının son anlarına kadar hem devletine hem de inancına bağlı bir padişahtı. Onun vefatından sonra ortaya çıkan gizemli bir vasiyet, asırlar boyunca tarihçilerin ve halkın merakını cezbetmiştir. Sultan Süleyman, ölümünden sonra mezarına kendisine ait küçük bir sandığın konulmasını istemişti. Bu, sıradan bir isteğin ötesindeydi — çünkü bu sandığın içinde ne olduğu kimse tarafından bilinmiyordu.
  • Abdullah İbni Ömer (r.a.), hicretten on yıl kadar önce Mekke’de dünyaya geldi. Babası Hz. Ömer gibi o da genç yaşta İslam’ı kabul etti ve ailesiyle birlikte Medine’ye hicret eden ilk Müslümanlardan oldu. Çocukluk dönemini Resûlullah’ın yanında geçirdiği için hem eğitimini hem de karakterini doğrudan onun örnekliğinde şekillendirdi.
  • İslam ilim tarihinde önemli bir yere sahip olan Abdullah b. Seleme (radıyallahu anh), tâbiîn neslinin önde gelen âlimlerindendir. Kûfe şehrinde yetişmiş, hem fıkıh hem de hadis sahasında derin bilgisiyle tanınmıştır. Sahabe neslinden sonra Kûfe’deki fakihlerin ilk kuşağı içerisinde zikredilen Abdullah b. Seleme, dönemin ilim ve fetva merkezlerinden biri olan Kûfe’de İslam hukukunun gelişimine katkı sağlamıştır.
  • Abdullah bin Sunabihî (radıyallahu anh) hakkında kaynaklarda geçen bilgiler sınırlı olup, ashâb arasında fazla tanınmış bir zat değildir. Rivayetlerde adı geçen bu zatın sahabe olup olmadığı konusunda farklı görüşler vardır. Büyük hadis otoritelerinden İbn-i Mâin, onun rivayetlerini değerlendirirken “Abdullah’ın hadisleri mürseldir” diyerek, doğrudan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den naklettiği bir rivayetin bulunmadığını ifade etmiştir. Ancak başka bir değerlendirmesinde, Medine ehlinin ondan hadis rivayet ettiğini ve görünüşe göre ashâb arasında sayıldığını da dile getirmiştir.
  • İslam tarihinde önemli yere sahip sahabilerden biri de Abdullah bin Sercis radıyallahu anh’tır. Bazı kaynaklarda kendisine Abdullah bin Mahzumî de denilmiştir. Ashab-ı kiram arasında yer alan bu değerli zat, hem ilmiyle hem de rivayet ettiği hadislerle İslam kültür mirasına katkı sağlamıştır.
Sonraki Sayfa