Abdullah İbni Ömer (r.a.), hicretten on yıl kadar önce Mekke’de dünyaya geldi. Babası Hz. Ömer gibi o da genç yaşta İslam’ı kabul etti ve ailesiyle birlikte Medine’ye hicret eden ilk Müslümanlardan oldu. Çocukluk dönemini Resûlullah’ın yanında geçirdiği için hem eğitimini hem de karakterini doğrudan onun örnekliğinde şekillendirdi.
Henüz 13 yaşındayken Uhud Savaşı’na katılmak için izin istedi, fakat Hz. Peygamber (s.a.v.) yaşının küçüklüğü sebebiyle ona izin vermedi. Buna rağmen sonraki yıllarda İslâm ordularında aktif rol aldı; Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî ile birlikte İstanbul seferinde yer aldı ve pek çok fetihte kahramanca mücadele etti.
Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Müslümanlar onu halifelik için uygun adaylardan biri olarak gördüler. Ancak Abdullah İbni Ömer, ümmet içinde çıkabilecek fitneden korktuğu için bu teklifi kabul etmedi. Hayatı boyunca siyasi çekişmelerden uzak durdu, ancak dinî konularda tavizsiz bir duruş sergileyerek yöneticileri adaletli davranmaya davet etti. Hadis ve fıkıh ilminde derin bir birikime sahipti. Resûlullah’tan duyduğu her sözü titizlikle korur, hiçbir detayı değiştirmeden naklederdi. Bu yönüyle 2630 hadis rivayet eden büyük râvîlerden biri oldu. Ebû Hüreyre’den sonra en fazla hadis aktaran sahâbî olarak anıldı. Ayrıca altmış yıl boyunca fetvâ vermiş, İslam hukukunun şekillenmesinde önemli katkılar sağlamıştır.
Hz. Peygamber’in hayatını örnek almayı bir ömür boyu sürdürdü. Onun yürüdüğü yollarda yürür, namaz kıldığı mekânlarda ibadet ederdi. Efendimiz’in gölgelendiği bir ağacı öğrendiğinde, kurumasın diye suladığı rivayet edilir.
Bir gece gördüğü rüyayı ablası Hz. Hafsa aracılığıyla Resûlullah’a iletmişti. Efendimiz (s.a.v.), “Abdullah ne güzel insandır, bir de gece namazı kılsa!” buyurunca, o günden itibaren teheccüdü hiç terk etmedi. Ömrü boyunca Peygamber’in sünnetine en küçük ayrıntısına kadar uymaya gayret etti.
Abdullah İbni Ömer (r.a.), hem zenginliğiyle hem de cömertliğiyle tanınırdı. Malının fazlasını hiçbir zaman biriktirmez, eline geçen her şeyi muhtaçlara dağıtırdı. En çok sevdiği mallarını ve eşyalarını bile Allah rızası için sadaka olarak verirdi. Bir defasında çok sevdiği bir câriyesini Allah yolunda özgür bırakmış ve onu evlendirmiştir.
Namaz kıldığını gördüğü her kölesini âzâd etme alışkanlığı edinmişti. Bir dostu, bazı kölelerin sırf özgür bırakılmak için ibadet ettiğini söyleyince, şu anlamlı cevabı verdi:
“Bizi Allah ile aldatmak isteyenlere aldanmaya razıyız.”
Bu anlayışla binin üzerinde köleyi serbest bıraktığı rivayet edilir.
İbni Ömer sade bir hayatı tercih ederdi. Gösterişten uzak durur, kibir duygusuna kapılmamak için mütevazı giyinirdi. Sağlığı yerinde olmasına rağmen az yer, kanaatkâr bir yaşam sürerdi. Saçları omuzlarına kadar uzanır, sakalını Hz. Peygamber’in yaptığı gibi kına ve ketemle boyardı. Kumral bir sakala sahip olduğu için bu, onun tanınan özelliklerinden biri haline gelmişti.
Müslüman kardeşleriyle selâmlaşmayı sünnetin en güzel göstergelerinden biri olarak görürdü. Çoğu zaman hiçbir işi olmadığı halde sadece insanlara selâm vermek için sokaklara çıkar, karşılaştığı herkese selâmet dileklerini iletirdi. Onun bu davranışı, Resûlullah’ın “arasında selâmı yayınız” tavsiyesinin yaşayan bir örneğiydi.
Abdullah İbni Ömer (r.a.), ömrünün sonuna kadar ibadet, ilim ve infakla meşgul oldu. Siyasi karışıklıklara mesafeli durdu, ancak dinî duyarlılığıyla ümmetin vicdanı olarak anıldı. Peygamber sevgisini sadece sözle değil, yaşamının her alanına yansıttı. Bugün onun hayatı, sahabe neslinin sadakatini, adalet anlayışını ve Peygamber’e bağlılığını örnek alan Müslümanlar için rehber niteliğindedir.
İlginizi Çekebilir: Ebu Süleyman Darani Hazretleri’nin Şahit Tuttuğu İki Şahit