Dua, Müslüman’ın yalnızca dille yapılan bir ibadet değil, kalbin derinliklerinden yükselen bir teslimiyet ilanıdır. Kulun, “Ben hiçbir şeye gerçekten malik değilim, sahip olduğum her şey bir emanet” diyebilmesidir. İnsan, ne kadar bilgiye, teknolojiye, servete ulaşırsa ulaşsın; bir yaprağın düşüşünü dahi kontrol edemediğini fark ettiğinde, hakiki kudretin kimde olduğunu anlar. Dua; insanın, kendi acizliğini fark edip, Allah’ın mutlak kudreti karşısında eğilmesidir.
İnsan bazen başarılarının içinde kaybolur. “Ben yaptım”, “Ben kazandım” dediği an, aslında kendine ait olmayan bir kudreti sahiplenmiş olur. Oysa kudret, insana ait değildir; sadece emaneten verilen bir imkan, geçici bir nefes, bir fırsattır.
Kibirle yoğrulan her “ben” cümlesi, insanın kendi iç dünyasında kurduğu gizli bir puttur. Allah, insana bazen kelimeleriyle, bazen başarısıyla, bazen de başarısızlığıyla imtihan eder. Kimi zaman da hiçbir dış düşmana gerek kalmadan, insanı kendi iddiasından vurur.
Acizlik, bir Müslüman için zillet değil, Allah’a yönelişin en sahici halidir. Acziyetini bilen insan, Allah’tan yardım istemekten utanmaz. Çünkü bilir ki, Allah’a el açan kimse aslında düşmemiştir; yükselmenin kapısını aralamıştır.
Kudret, kendini güçlü sanmakla değil, kudret sahibini tanımakla elde edilir. Bir müminin izzeti, “Ben güçlüyüm” demesinde değil; “Gücü veren Allah’tır” diyebilmesindedir.
Bir Müslüman, acziyetini Rabbine gösterir; ama düşmanına karşı izzetle durur. “Müminlere karşı merhametli, kâfirlere karşı izzetli” olmanın manası tam da budur.
Merhamet, korkaklık değildir. Cesaret, öfke de değildir. Hakikatte Müslüman, merhametini yerinde kullanır; adaletten sapmaz, ama zulme de boyun eğmez.
İzzet; imanla, ferasetle ve vakarla taşınan bir sorumluluktur.
Bugün, acziyetin içinde izzetin nasıl taşındığını görmek isteyen, Gazze’ye baksın. Maddi gücü elinden alınmış bir halk, sadece ellerini kaldırarak “Rabbimiz!” diyebiliyor. Ve o dua, nice ordudan, nice bütçeden daha gür bir sesle yankılanıyor.
Gazze’deki bir annenin duası, dünya sistemlerini sarsıyor. Çünkü imanla yapılan bir dua, sadece bir söz değil; kudretin asıl sahibine yönelen bir teslimiyet ilanıdır.
Bir Müslümanı yücelten, kime boyun eğdiğidir. Eğer secdesi dünyaya, makamına, paraya veya güceyse; orada izzet değil, esaret vardır.
Ama kul, yalnız Allah karşısında eğiliyorsa; işte o zaman acziyetiyle izzet kazanır.
Zira “Allahu Ekber” diyerek namaza duran bir insan, aslında tüm sahte kudretlerin karşısında “Ben yalnızca Rabbime boyun eğerim” diyordur.
Bir Müslümanın yüceliği, sahip olduklarıyla değil, teslim olduklarıyla ölçülür.
Acziyetini bilen kul, hem izzetli hem vakurlu olur.
Çünkü bilir ki:
Kudret Allah’tadır, zafer Allah’tandır, izzet Allah’tandır.
Ve insan, yalnızca Rabbine yöneldiğinde acizliğinde güç, teslimiyetinde yücelik bulur.
İlginizi Çekebilir: 5 Büyük Peygamberler Kimlerdir?