Çocukluk, insanın ilk aynasıdır. O aynada duyulan ses, hissedilen güven ve görülen bakış; gelecekteki kişiliğin temel taşlarını oluşturur. Ailenin sıcak çemberi, çocuğa kim olduğunu değil, kim olabileceğini gösteren ilk sahnedir. Bu sahnede anne, duygusal bağı kuran, sevgiyi dokunuşla öğreten taraftır. Baba ise bu sevgiye yön veren pusuladır. Onun varlığı, çocuk için sadece bir güven alanı değil; aynı zamanda hayatın nasıl yaşanacağına dair bir rehberdir.
Babalık, yalnızca koruyup kollamak değil; sınır çizmeyi, sorumluluk taşımayı ve istikrarı öğretmektir. Erkek çocuk için “nasıl bir adam olacağım?”, kız çocuk içinse “kim güvenilir?” sorusunun cevabı çoğu zaman babanın davranışlarında gizlidir. Baba, çocuğun iç dünyasında sessiz bir mihenk taşına dönüşür. Söyledikleriyle yaptıkları arasındaki uyum, çocuğa vicdanın ne olduğunu öğretir. Böylece baba, yalnızca otorite değil; aynı zamanda düşünmeyi, sorgulamayı ve durmayı öğreten bir okuldur.
Her çocuk önce taşkın bir nehirdir. Bu nehir, babanın rehberliğiyle yatağını bulur. Baba, öfkeyi bastıran değil; ona yön veren dengedir. Mesafe, çocuğa “nerede duracağını”; sorumluluk, “ne zaman adım atacağını”; süreklilik ise “kim olarak kalacağını” öğretir. Babanın yokluğu, yalnızca bir sessizlik değildir — aynı zamanda yönsüzlüktür. Çünkü çocuk, göremediği bir pusulayı takip edemez. O yüzden baba, çocuğun benliğinde kalıcı bir yankı bırakır; yokluğu da, varlığı kadar şekillendiricidir.
Çocuklar nasihatlerle değil, örneklerle büyür. Baba ile anne arasındaki ilişki, çocuğun gelecekte kuracağı tüm bağların temelidir. Annesi tarafından küçümsenen bir baba, otoritenin değerini yitirir. Uzak duran bir baba ise çocuğa sevgiyi değil, yokluğu öğretir. Bir oğul, erkekliğin anlamını babasının duruşunda; bir kız, güvenin dilini babasının ilgisinde öğrenir. Çünkü temsil, kelimelerden daha derin bir eğitimdir. Baba sadece bir figür değil; kimliğin yaşayan örneğidir.
Bir kız evlat için baba, ilk güven deneyimidir. Onun sevgisi, gelecekteki ilişkilerde nasıl sevileceğini belirler. Bir oğul içinse baba, kimliğin ilk sınavıdır — onun gölgesinde büyüyen çocuk, vicdanın ve özgürlüğün dengesini kurmayı öğrenir. Baba sevgisi, ancak güvenle anlam kazanır. Çünkü güvenin olmadığı yerde sevgi kök salmaz. Anne, çocuğa sarılmayı öğretirken; baba, kendine ait kalmayı öğretir. Bu iki yön birleştiğinde çocuk, hem sevilmiş hem de inşa edilmiş olur.
Bugün birçok ailede babanın fiziksel ya da duygusal yokluğu, çocukların karakterinde derin izler bırakıyor. Yalnız annelerle büyüyen çocuklar, çoğu zaman yön değil, onay arayışıyla yaşar. Oysa sağlıklı bir baba figürü, sadece evin direği değil; ruhun dengesidir. Bir toplumun geleceği, çocuklarına istikamet gösterebilen babalarla şekillenir. Çünkü baba, sadece bireyin değil; toplumun da vicdanıdır.
Aile, bir çocuğun en büyük okuludur. Bu okulda annenin sıcaklığıyla babanın yönü birleştiğinde, çocukta hem sevgi hem karakter filizlenir. Ebeveynlik, yalnızca büyütmek değil; yön vermektir. Bir çocuğun ruhuna kazınan ilk rehber, babasının sessiz duruşudur. Çünkü çocuklar, sözlerden değil, ilişkilerden öğrenir.
İlginizi Çekebilir: Hz. Peygamber’in Abdullâh bin Abbâs’a (r.a.) Öğrettiği Manevi Kaideler