İslam ilim geleneğinde önemli bir yere sahip olan Süleyman b. Yesâr (r.a.), hicrî 34 (654) yılında dünyaya geldi. Aslen İranlı olan Yesâr’ın oğullarından biridir. Kaynaklarda Ebû Abdurrahman ve Ebû Abdullah künyeleriyle de anılmıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hanımı Hz. Meymûne (r.anha)’nın azatlısı olması sebebiyle sahâbe çevresine yakın bir hayat sürmüştür.
Zeyd bin Halid el-Cühenî radıyallahu anh, İslam’ın ilk yıllarında iman eden ve hayatını Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hizmetle geçiren seçkin sahabilerden biridir. Asıl adı Zeyd, künyesi Ebû Abdurrahman’dır. Soy olarak Cüheyne kabilesine mensup olup Medine’de yaşamıştır. Sahabiler arasında hem cesareti hem de Resûlullah’a bağlılığı ile tanınmıştır.
Dünya saltanatında ulaşılamaz bir kudrete sahip olan Hz. Süleyman -aleyhisselâm-, hiçbir insanın erişemediği bir mülkle şereflenmiştir. Ancak bu geniş imkânlar onun kalbine dünyalık sevgisini sokmamış, Rabbine olan bağlılığına engel olmamıştır.
Hazret-i Eyyûb (aleyhisselâm), insanlık tarihinde sabrın, teslimiyetin ve rızânın en yüce örneklerinden biridir. Ömrünün uzun yıllarını sağlık, bolluk ve huzur içinde geçirmiş; mal, evlât ve sıhhat nimetiyle donatılmıştır. Ancak bir gün Rabbinden gelen imtihanla karşı karşıya kalmış, hastalıklar ve dertler bedenini kuşatmıştır.
Eskiler, “Âlimden câhil, câhilden âlim doğar.” demişlerdir. Yani insan hayatında bazen öyle anlar olur ki, bütün tedbirleri boşa çıkaran bir ilahî takdir devreye girer. Karanlığın ortasında doğan bir ışık nasıl etrafı aydınlatırsa, bazen de parıltılı bir dönemin ardından yoğun bir karanlık iner. Çünkü dünya, değişimin ve dönüşümün durmaksızın yaşandığı bir imtihan yeridir. Hiçbir şey sabit kalmaz, her şey sürekli tebeddül hâlindedir.
Yakup Aleyhisselam, Kur’an-ı Kerim’de hem Yakup hem de İsrail ismiyle anılan ve adı 16 kez geçen mübarek bir peygamberdir. Hazret-i İshak’ın oğlu ve Yusuf Aleyhisselam’ın babasıdır. İsrailoğulları’nın soyu onun nesline dayanır. Rivayetlerde uzun boylu, vakur, ince yapılı ve yüz güzelliğiyle dikkat çeken bir kişilik olduğu aktarılmaktadır. Doğum yeri konusunda farklı rivayetler vardır; kimi kaynaklar Şam’da, kimileri ise Medyen’de dünyaya geldiğini söyler.
Yakûb aleyhisselâm ömrünün sonuna yaklaştığında oğullarını yanına çağırdı ve onlara en önemli tavsiyesini hatırlattı. Bu tavsiye, aslında dedesi olan Hz. İbrâhim’in de kendi evlatlarına miras bıraktığı nasihatti: yalnızca Allah’a kulluk etmek, O’nun seçtiği din olan İslâm’a bağlı kalmak ve Müslüman olarak can vermek. Böylece hem dedenin hem de torunun ortak isteği, gelecek nesillerin tevhid üzere bir hayat sürmeleriydi.
Âdem ile Havva’nın iki ilk oğlu olan Habil ve Kabil (Kayin) anlatısı, hem Yahudi-Hristiyan geleneğinde hem de İslam kaynaklarında insanlık tarihinin ilk büyük trajedisi olarak yer alır. Klasik anlatımda Kabil toprağı sürüp tarım yapan bir çiftçi, Habil ise sürüsünü güden bir çobandır. Her iki kardeş de Tanrı’ya kurban sunar; Habil’in sunusu kabul edilirken Kabil’inki reddedilir. Bu reddediş Kabil’de kıskançlık, hınç ve öfke doğurur; sonucunda Habil öldürülür ve böylece tarihin ilk insan kaynaklı cinayeti gerçekleşmiş olur.
Allah, varlıklar içinde hiçbir benzeri ya da zıddı bulunmayan tek ve mutlak varlıktır. O’nun dışında kalan bütün yaratılmışlar, ya eşleriyle ya da zıtlarıyla birlikte var edilmiştir. Bu düzenin hikmeti ise, her şeyin çiftler halinde yaratılmasıyla Allah’ın benzersizliğinin ve birliğinin daha açık bir şekilde anlaşılmasını sağlamaktır. Yaratılan varlıkların eş ve zıtlık üzerine kurulması, insanlara Allah’ın tek ve rakipsiz olduğunu hatırlatır.
İslam inancında peygamberlerin özel bir yeri vardır. Her biri ümmetine rehberlik etmiş, Allah’ın emirlerini insanlara aktarmıştır. Cennet konusu ise hem Müslümanların hem de peygamberlerin hayatında merkezi bir konudur. “Cennete en son girecek olan peygamber kimdir?” sorusuna yanıt verecek, açıklamalar yapacağız.