Yakûb aleyhisselâm ömrünün sonuna yaklaştığında oğullarını yanına çağırdı ve onlara en önemli tavsiyesini hatırlattı. Bu tavsiye, aslında dedesi olan Hz. İbrâhim’in de kendi evlatlarına miras bıraktığı nasihatti: yalnızca Allah’a kulluk etmek, O’nun seçtiği din olan İslâm’a bağlı kalmak ve Müslüman olarak can vermek. Böylece hem dedenin hem de torunun ortak isteği, gelecek nesillerin tevhid üzere bir hayat sürmeleriydi.
Hz. Yakûb’un bir diğer adı İsrâil’di ve ondan gelen nesillere İsrâiloğulları denildi. Yusuf aleyhisselâm ve kardeşleri bu soyun ilk halkalarını oluşturdu, onların çocukları ve torunlarıyla birlikte büyük bir topluluk haline geldiler. Ancak zamanla bu topluluk içinde tevhid inancını unutan, çevrelerindeki Mısırlılar gibi putlara yönelenler oldu. İşte bu sebeple Yakûb aleyhisselâm ölüm döşeğinde oğullarına, “Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?” diye sordu. Onlar da “Senin ve ataların İbrâhim, İsmâil ve İshâk’ın Rabbine ibadet edeceğiz. Biz yalnızca O’na teslim olmuş kimseleriz” diye cevap verdiler.
Bu kıssa, İslâm’ın yalnızca son peygamber Hz. Muhammed ile başlamadığını; aksine bütün peygamberlerin ortak çağrısı olduğunu göstermektedir. Allah Teâlâ, insanlara din olarak İslâm’ı seçmiş, peygamberler de ümmetlerine bu dini tavsiye etmişlerdir. Yakûb aleyhisselâm’ın vasiyeti hem kendi evlatlarına hem de onların soyundan gelecek nesillere yöneliktir. Asıl mesaj, hangi çağda yaşanırsa yaşansın, yalnızca Allah’a kulluk edilmesi ve puta yönelmekten uzak durulması gerektiğidir.
Bugün de bu öğüt geçerliliğini korumaktadır. Müslümanlar için en büyük görev, Allah’ın seçtiği dine sadık kalmak, imanla yaşamak ve imanla ölmektir. Çünkü tevhid inancı geçmişten bugüne bütün peygamberlerin en temel mirasıdır.