Allah, varlıklar içinde hiçbir benzeri ya da zıddı bulunmayan tek ve mutlak varlıktır. O’nun dışında kalan bütün yaratılmışlar, ya eşleriyle ya da zıtlarıyla birlikte var edilmiştir. Bu düzenin hikmeti ise, her şeyin çiftler halinde yaratılmasıyla Allah’ın benzersizliğinin ve birliğinin daha açık bir şekilde anlaşılmasını sağlamaktır. Yaratılan varlıkların eş ve zıtlık üzerine kurulması, insanlara Allah’ın tek ve rakipsiz olduğunu hatırlatır.
Bu yazıda farklı bir soruya odaklanıyoruz: “Allah niçin şeytanı yarattı? İnsanları saptırmasına neden izin verdi? Eğer şeytan olmasaydı kötülükler de yok olur muydu?”
Öncelikle şunu bilmek gerekir ki, Allah hiçbir varlığı yaratırken onu doğrudan “kötülük için” var etmemiştir. Bu kural İblis için de geçerlidir. İblis, Hz. Âdem yaratılmadan önce Rabbine kulluk eden bir varlıktı. Çoğu İslam âlimi, İblis’in aslında cinlerden olduğunu; ancak yoğun ibadeti sebebiyle meleklere katıldığını ifade eder.
Tıpkı insanlar gibi cinler de özgür iradeye sahiptir ve imtihanla karşı karşıya bırakılmıştır. Yani yaratılışları itibarıyla temiz ve iman etmeye yatkındırlar. İblis de bu istisnadan uzak değildir. Ancak Hz. Âdem yaratıldığında ve Allah meleklere ona secde etmelerini emrettiğinde İblis, kibri ve hasedi yüzünden secde etmeyi reddetti.
Onun bu inadı ve isyanı, aslında kendi tercihiyle şeytanlaşma sürecini başlatmıştır. Rabbine itaatsizlik edip sorumluluğunu kabul etmek yerine “Beni sen azdırdın” diyerek suçu Allah’a yüklemiştir. Kur’an’da A’râf Sûresi 16. ayette bu durum şöyle aktarılır:
“Beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üzerine oturacağım.”
Allah Teâlâ, meleklere Hz. Âdem’e secde etmelerini emretmiş, melekler itaat etmiş, ancak İblis kibirlenerek emre karşı gelmiştir. Bunun sonucunda Allah onu rahmetinden kovmuş ve kıyamete kadar lânetlenmişler arasına dahil etmiştir. Fakat İblis, bu kovulmuşluğun ardından insanı kendine düşman bellemiş ve onları da aynı yola sürüklemek için izin istemiştir. Allah da bu talebe, imtihan sırrının bir gereği olarak, tehditvari bir şekilde izin vermiştir.
Kur’an’ın farklı surelerinde bu olay farklı detaylarla aktarılır. Hicr Sûresi’nde İblis’in secdeyi reddetmesi, İsra Sûresi’nde ise insanları kandırma arzusu ön plana çıkar. Bu anlatımların hiçbiri bir diğerinin aynısı değildir; her biri olaya farklı bir boyut kazandırır.
Burada önemli bir nokta vardır: Allah İblis’e şeytan olmayı emretmedi, sadece onun kendi tercihine izin verdi. Tıpkı bir öğretmenin öğrencilerine sınavda yanlış yapma serbestliği vermesi gibi… Öğretmen, öğrencisinin yanlış yapmasından memnun olmaz ama sınavın gereği olarak buna müsaade eder. Allah’ın İblis’e verdiği mühlet de bu hikmet çerçevesinde anlaşılmalıdır.
Şunu da belirtmek gerekir ki, Allah şeytanın işlerinden razı değildir. Kur’an’da Sad Sûresi 78. ayette “Hesap gününe kadar lanetim senin üzerinedir” buyrularak Allah’ın İblis’in fiillerinden hoşnut olmadığı açıkça bildirilir.
Şeytan, her dilediği insana yönelip onu saptıramaz. Rabbimiz, şeytanın ancak Allah’ı anmaktan uzak duranlara musallat olacağını bildirir. Zuhruf Sûresi 36-39. ayetlerde şu ifadeler yer alır:
“Kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse, biz ona şeytanı musallat ederiz. Onlar doğru yoldan alıkoyar, fakat kendilerini doğru yolda sanırlar…”
Bu da bize gösteriyor ki, Allah’ı zikreden, imanla yaşayan ve ihlaslı olan kulların üzerinde şeytanın hiçbir gücü yoktur. Onun vesvesesi ancak zayıf gönüllerde etkili olabilir.