İsrafil’in (a.s.) Sûr’a üflemesi, İslam inancında kıyametin kopuşunu müjdeleyen en önemli olaylardan biridir. Sûr, kelime anlamıyla “boru” veya “şarkı” anlamına gelir ve ahiret hayatının başlangıcını simgeler. İsrâfîl Aleyhisselâm’ın bu kutsal boruya üflemesi, kıyameti başlatan hadisenin belkemiğini oluşturur. İsrâfîl’in üflemesi nasıl olacaktır? Kıyametin ilk sesi, tüm varlıkları derinden etkileyerek yaşamın son bulmasını sağlayacak, ardından yeniden diriliş için bir başlangıç gerçekleşecektir. Kaynaklar, Sûr’a toplamda iki defa üfleneceğini belirtirken, ilk üfleyişin kıyameti başlattığı, ikinci üfleyişin ise yeniden dirilişi gerçekleştirdiği öğretilmektedir.
Sûr, kıyamet gününün en önemli sembollerinden biridir. Kıyametin kopacağını ve büyük kıyamet infilaknı belirtmek amacıyla kullanılan bir borudur. İsrafil a.s tarafından üflenecek olan bu borunun sesi, tüm canlıları uyandıracak ve ölülerin yeniden dirilmesini sağlayacaktır. Kıyamet koptuktan sonra, insanların dirilip, mahşer meydanına toplanmalarını sağlamak için bu mucizevi ses büyük önemli ölçüde önemlidir. Kıyametin habercisi olan bu borunun sesi, insanların hayatlarının sonlandığı andan itibaren yeni bir başlangıç için bir araya gelmelerini simgeler.
Ehl-İ Beyt Ne Demek? Kimlere Ehl-İ Beyt Denir? için tıklayınız.
Kur'an-ı Kerim'de Sûr'a iki kez üfleneceği, haber verilmekte. İlk üfleneceği zaman kıyamet kopacak ve tüm canlılar için sonun başlangıcı olacaktır. Bu an, insanların yaptıkları amellerin hesabının görüleceği bir dönemi simgeler. İkinci üflendiğinde ise, diriliş gerçekleşecek ve tüm ölüler yeniden hayata dönecektir. Bu süreç, Allah'ın kudretini ve adaletini ortaya koyan bir hadisedir. Her iki üfleme arasında geçen süre, insanların hayatlarına yön vermeleri için bir fırsat sunar.
Sûr’a üflendiğinde, Allâh’ın muradı dışında, göklerde ve yerde bulunan her şey yok olacaktır. Bu durum, evrenin sona erdiğini gösteren bir dönüm noktasıdır. Ardından bir kez daha üflendiğinde, bir bakarsın ki, ölüler dirilmiş ve ayakta duruyorlar! (ez-Zümer, 68) Bu, insanların yeniden hayata dönmesi anlamına gelecek ve tarihin en büyük olaylarından biri olarak kaydedilecektir. İlk üflemenin (evreni) sarsmasıyla başlayan, ikinci üflemenin ardından gelen o gün, insanların kalplerinin kaygıdan yerinden fırlayacağı, gözlerinin korkuyla dolacağı bir gün olacaktır. (en-Nâziât, 6-9) O gün, insanların ruhlarını derin bir korku saracak ve herkes kendi yaptıklarının sonuçlarıyla yüzleşmek durumunda kalacak. İnsanlar, bu büyük dehşet karşısında çaresiz kalacak ve hayatlarının en zor anlarını yaşayacaklardır.
Kesinlikle, Sûr’a üfleneceği zaman, dünya üzerindeki en korkunç gün olacaktır. O gün, masum çocukların, yaşanan korkunun etkisiyle yaşlı ve ak saçlı hale geleceği bildirilmektedir: "Peki, inkâr ederseniz, o günden kendinizi nasıl kurtaracaksınız ki, çocukları saçları beyazlamış ihtiyarlara çevirecek o günden?" Bu ifadeler, o günün dehşetini ve insan ruhu üzerindeki etkisini net bir şekilde göstermektedir. İnsanlar, korku ve endişe içinde toplandıkları bu günde, gözleri yaşlı, kalpleri ise kaygı dolu olacak. Gökyüzü bile o günün dehşetiyle yarılacaktır. Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir.” (el-Müzzemmil, 17-18) Bu durum, tüm varlıkların kaybedeceği ve yalnızca Allah’ın iradesine boyun eğileceği bir anı simgeler. Ancak, bu büyük korku gününde Allah’ın korumasında bulunanlar, endişeye kapılmayacak ve üzüntü ile kederden uzak olacak kişiler de mevcuttur.
Peygamberimize Karşı Vazifelerimiz Nelerdir? için tıklayınız.
İsrafil Aleyhisselam’ın Sûr’a üflemesi, kıyametin en kritik ve belirleyici anlarından birini temsil etmektedir. Bu olay meydana geldiğinde, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp birbirine çarptırıldığında, işte o zaman kıyamet kopmuş demektir. Kıyametin en dehşet verici manzaraları, insanların ruhlarında derin izler bırakarak gözler önüne serilir. Gökyüzü de yarılmış ve o gün, artık o da çöküşe geçmiştir. Bu, insanların her şeyin sona erdiğini, yeniden dirilişin ve hesap gününün geldiğini anlamaları için bir işarettir. Kur'an-ı Kerim’de bu olay, insanların dehşet içinde her şeyin sona erdiğini kavradıkları bir ortamda gerçekleşir.
Yerin ve dağların titrediği o gün, insanlar için büyük bir uyanış dönemi olacaktır. Kıyâmeti hatırlamak, sadece bir hatırlatma değil; bu, insanları derin düşüncelere sevk eden bir durumdur. Dağların kum yığınlarına dönüşmesi, insanların gözleri önünde meydana gelecek bir mucize gibidir. Yıldızların ışığının sönmesi, gökyüzünün yırtılması ve dağların parçalanıp savrulması anı, tüm varlıkların yeniden yaratılma sürecini başlatır. Bu, hem bir son hem de yeni bir başlangıçtır; eski düzenin sona erip yeni bir düzene geçişin habercisidir. Bu, peygamberlerin toplulukları hakkında şahitlik edeceği bir zaman dilimidir. O günde herkes, yaptıklarının sonuçlarıyla karşılaşacak ve bu durum tüm insanlığı etkileyecektir.
O gün, yer başka bir yere, gökler de farklı göklere dönüştürülecektir. Bu değişim, Allah’ın kudretinin bir tezahürüdür. İnsanlar, bu dönüşüm karşısında ne yapacaklarını bilemezken, her şeyin bir vaad olduğu gerçeğiyle yüzleşirler. "Göğü toplayıp düreriz" ifadesi, kıyametten sonra her şeyin yeniden biçimlendirileceğini anlatan bir benzetmedir. Bu, ilk yaratılışın tekrarıdır ve Allah’ın vaadi olarak kabul edilir.