İmamiyye, Şiilik meşrebi içinde önemli bir yere sahip olan, tarikat ve mezheplerin ortak bazı inanç prensiplerini barındıran bir ekoldür. İslam düşünce tarihinde itikatlarını tanımalama için belirli temel prensipler kullanılan fıkıh anlayışına sahiptir. İmamiyye ekolünün temel dayanak noktalarından biri, hiç şüphesiz Hz. Ali ve Hz. Hüseyin'in İslam toplumundaki konumları ve imamet hakkına dair görüşleridir. Tarihsel süreçte Şia diye bilinen dini bir fırka oluşturmayıp, başlangıçta daha çok siyasi bir görüşü temsil eden bir hareketti. İslam'ın ilk dönemlerinde bu grup önce Irak'a yerleşti ve zamanla burada taraftar topladı. Özellikle Irak Küfe halkı Şii temayülü benimsemiş ve bu düşüncenin gelişimine önemli katkılar sağlamıştır. Hz. Hüseyin öldükten sonra siyasi dini mahiyette fırka olarak ortaya çıkan çeşitli kollar gelişmeye başladı. Bunlardan biri Muhammed b. Hanefiyye imametini iddia eden Keysanniye idi. Diğer bir kol ise imametin kesintiye uğradığına inananlar ve Ali b. Hüseyin'in soyundan gelen imamlara bağlı olanlardı.
Hz. Ali ile başlar ve Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeynelâbidin, Muhammed Bakır, Cafer-i Sadık, Musa Kazım, Ali Rıza, Muhammed Cevad, Ali Hadi, Hasan Askerî ile devam eder. Son imam olan Muhammed b. Hasan el-Mehdi’nin ise gayb hâlinde olduğu ve ahir zamanda zuhur ederek adaleti tesis edeceği inancı, İmamiyye mezhebinin temel inanç esaslarındandır.
İmamiyye, sadece imamet meselesinde değil, fıkıh, kelam ve ahlak anlayışlarında da Sünnî mezheplerden önemli ölçüde ayrılır. Özellikle imamların masumiyetine (ismet), gayba vakıf olmalarına ve dinin zahirî-batınî yönlerini açıklama yetkisine sahip olmalarına inanılması, bu mezhebin karakteristik özelliklerindendir. İmamiyye’ye göre, imamlar sadece dini bilgiyi aktaran değil, aynı zamanda ilahi rehberlikle yönlendiren otoriteler olarak kabul edilir.
İmamiyye’nin sistematikleşmesi özellikle Cafer-i Sadık döneminde gerçekleşmiştir. Cafer-i Sadık hem zahirî ilimlerde hem de batınî anlamda derin bir birikime sahip olmuş, fıkhî görüşleriyle Şii fıkhının temellerini atmıştır. Bu dönemde akıl yürütmeye, içtihada ve nasların yorumuna dayalı özel bir metodoloji geliştirildi. Caferiyye fıkhı olarak da adlandırılan bu yaklaşım, İmamiyye Şiası'nın temel hukukî sistemini oluşturur.
Abbâsîler döneminde imamların baskı altına alınması ve halktan uzak tutulmaları, İmamiyye topluluğunda takiyye (inançları gizleme) kavramının gelişmesine neden olmuştur. Bu da inançlarını korumak adına, gerekli durumlarda inançların gizlenmesinin meşru kabul edilmesine yol açmıştır. Bununla birlikte, İmamiyye mezhebi zamanla hem teorik düzlemde hem de sosyal ve siyasal alanda daha görünür hâle gelmiş, özellikle Safevîler döneminde İran'ın resmî mezhebi hâline gelerek kurumsallaşmıştır.
Bugün İmamiyye mezhebi başta İran olmak üzere, Irak, Azerbaycan, Bahreyn ve Lübnan gibi ülkelerde önemli bir nüfuz alanına sahiptir. Bu mezhep, yalnızca bir inanç sistemi değil, aynı zamanda Şii kimliğini oluşturan tarihi, kültürel ve siyasi bir dokuyu da temsil eder. İmamiyye, İslam düşüncesinin çeşitliliğini ve mezhepler arası farkların tarihsel arka planını anlamada anahtar bir konumda bulunmaktadır.