Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1075-1086 yılları arasında Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve ilk sultanı olarak tarihe geçmiştir. Selçuk Bey’in torunu olan Süleyman Şah, Kutalmış’ın oğludur. Babası Kutalmış, 1063’te Sultan Alparslan’a karşı giriştiği mücadelede mağlup olmuş ve geri çekilirken hayatını kaybetmiştir. Bu olayın ardından Süleyman Şah ve kardeşleri Alparslan tarafından esir alınmış, ancak vezir Nizâmülmülk’ün müdahalesi sayesinde idam edilmekten kurtulmuşlardır. Kardeşleriyle birlikte uzun süre Urfa ve Birecik çevresinde sürgün hayatı yaşamak zorunda kalmıştır.
Melikşah’ın tahta geçmesiyle birlikte Süleyman Şah ve kardeşleri Bizans hâkimiyetindeki Anadolu’ya yönelmiş, Fırat Nehri kıyılarında ve Urfa çevresinde çeşitli fetihler gerçekleştirmiştir. Ardından Orta Anadolu’ya ilerleyerek bölgedeki Türkmen hareketlerini yönlendirmeye başlamıştır. Bu dönemde Filistin’de Türkmen beyi Atsız b. Uvak, Büyük Selçuklular adına fetihlerde bulunuyordu. Ancak onun yanında yer almak istemeyen bazı emîrler, özellikle Şöklü, Fatımîler’in desteğini alarak Akkâ’yı ele geçirip bağımsız bir güç kurmaya yönelmişti.
Şöklü, Süleyman Şah’ın kardeşlerinden muhtemelen Alp İlig’e haber göndererek, Atsız’a tâbi olmayacağını, Fatımîlerin desteğiyle Suriye ve Filistin’i ele geçirebileceklerini belirtti. Bunun üzerine Süleyman Şah, kardeşi Devlet ve akrabalarıyla Taberiye’ye giderek Şöklü’nün yanında yer aldı ve Fatımî hâkimiyetini tanıdı. Ancak Atsız kısa sürede harekete geçti; 1075 yılının Temmuz ayında Taberiye’de yapılan savaşta Şöklü’yü ve müttefiklerini mağlup etti. Şöklü ve oğlunu öldürten Atsız, Kutalmışoğullarını koruma altına aldı ve bu gelişmeleri Sultan Melikşah’a bildirdi.
Bu olaylar, Süleyman Şah’ın siyasi zekâsı ve değişken koşullara uyum kabiliyetini ortaya koyarken, Anadolu Selçuklu Devleti’nin temellerinin de hangi çalkantılı süreçlerden sonra atıldığını göstermektedir.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1075 yılında İznik’i ele geçirerek Anadolu Selçuklu Devleti’nin temelini attı. Bu dönemde Bizans İmparatorluğu iç karışıklıklarla boğuşurken, Selçuklu orduları Anadolu’nun farklı bölgelerinde etkinlik kazanmaya başladı. Süleyman Şah, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’a bağlılığını bildirmiş, Abbâsî Halifesi tarafından da unvan ve lakaplarla taltif edilmiştir. Böylece İznik merkezli yeni bir Türk-İslam devleti Anadolu sahnesine çıkmış oldu.
1070’li yılların ikinci yarısında Bizans taht kavgaları hız kazanmıştı. Bu durumdan yararlanan Süleyman Şah, hem Marmara hem de Karadeniz yönünde fetihlere girişerek Bursa ve çevresini, Kocaeli yarımadasını kontrol altına aldı. Kadıköy ve Üsküdar’a kadar ilerleyerek İstanbul Boğazı’nda gümrükler kurdurdu. Bu gelişmeler sonucunda Bizans, ağır vergiler ödemek zorunda kaldı ve Selçukluların Anadolu’daki üstünlüğünü kabul etti.
Türklerin Anadolu’daki ilerleyişiyle birlikte, Azerbaycan’dan ve Horasan’dan gelen kalabalık Türkmen grupları bu bölgeye yerleşti. Bizans’ın zayıf otoritesi altında ezilen köylüler, Selçuklu yönetiminde özgürleşti ve toprak sahibi olma imkânı buldu. Bu da Süleyman Şah’ın sadece askerî değil, sosyal ve idarî anlamda da halkın desteğini kazanmasını sağladı.
Süleyman Şah, devleti kardeşi Mansur’la birlikte yönetmekteydi. Ancak Mansur’un Bizans ile iş birliği yapması üzerine Sultan Melikşah duruma müdahale etti ve Süleyman Şah tek başına hâkimiyetini pekiştirdi. Ardından Bizans taht mücadelelerine dâhil olarak hem ittifaklar kurdu hem de yeni bölgeleri sınırlarına kattı. İznik’in kuşatılması gibi kritik anlarda hızlı hamleleriyle Bizans’ın Anadolu üzerindeki gücünü daha da zayıflattı.
1082’de Sultan unvanını alan Süleyman Şah, Çukurova bölgesine yöneldi. Adana, Tarsus, Misis ve çevresini ele geçirerek bölgedeki Ermeni prensliklerini baskı altına aldı. Malatya’yı vergiye bağladı ve yeni fethettiği şehirlerde kadılar, hatipler ve valiler görevlendirerek Selçuklu otoritesini yerleştirdi.
Philaretos Brachamios’un baskıcı yönetiminden rahatsız olan Antakya halkı, şehri Süleyman Şah’a teslim etti. 1084 yılında Antakya dış surları, 1085’te ise iç kale Selçukluların eline geçti. Şehirdeki kiliselerden biri camiye çevrildi ve ilk cuma namazı burada kılındı. Süleyman Şah, Hıristiyan halka karşı hoşgörülü davranarak iki kilisenin faaliyet göstermesine izin verdi. Bu fetih, dönemin İslam dünyasında büyük yankı uyandırmış ve Abbâsî halifesi tarafından da kutlanmıştır.
Antakya’nın alınmasından sonra Halep ve çevresine doğru fetihler hızlandı. Gaziantep, Maraş, Elbistan ve birçok kale Selçuklu hâkimiyetine geçti. Böylece devletin toprakları Marmara kıyılarından Fırat havzasına kadar uzandı. Bu süreçte Musul Emîri Müslim ile yaşanan gerginlik Amik ovasındaki savaşla sonuçlandı; Müslim mağlup edilip hayatını kaybetti.
1085 yazında Süleyman Şah Halep’i kuşattı. Ancak bölgedeki güç dengeleri ve Sultan Melikşah’ın kardeşi Tutuş’un müdahalesi işleri karıştırdı. Halep yakınlarında meydana gelen savaşta Süleyman Şah yenilgiye uğradı. Kaynaklara göre, hayatında ilk defa mağlubiyet gören Süleyman Şah savaş meydanında kılıcıyla sonuna kadar çarpıştı ve 1086 yılında şehit düştü.
Kaynaklarda mezar yeri kesin olarak belirtilmese de, halk arasında Suriye’deki Caber Kalesi’nde bulunan “Türk Mezarı”nın Süleyman Şah’a ait olduğu kabul edilmiştir. Bu türbe, yüzyıllar boyunca Türklerin Anadolu’daki varlığının sembolü olarak görülmüştür.