İslam’da insanın hem Allah’a karşı hem de diğer insanlara karşı sorumlulukları vardır. Allah’ın hakkı, kul ile Rabbi arasındaki ilişkiyi ilgilendirirken; kul hakkı, insanların birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını ifade eder. Bu ikinci grup haklar, ahirette çok daha ağır bir sorumluluk doğurur. Çünkü Allah Teâlâ, kendi hakkını dilerse bağışlar; ancak kul hakkının affı, hak sahibinin rızasına bağlanmıştır. Hak sahibi affetmedikçe, bu günahın bağışlanması mümkün olmaz.
Kul hakkı, maddî haksızlıklarla sınırlı değildir. Birinin malını izinsiz almak, borcunu ödememek, ticarette hile yapmak, rüşvet vermek, iftira atmak, gıybet etmek, şeref ve haysiyetini zedelemek, gereksiz yere vaktini çalmak, hatta şaka yollu da olsa onu kırmak veya korkutmak kul hakkına girer.
Kul hakkı, bir insanın maddî veya manevî haklarına haksız yere tecavüz etmek demektir. İslam’da bu hakların korunması için pek çok hüküm getirilmiştir. İnsani ilişkilerin temelini oluşturan bu ilke, bireylerin birbirine olan sorumluluklarını ve saygılarını pekiştirir. Kul hakkına saygı göstermek, toplumun huzuru ve adaleti açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, Müslümanlar için bu konu büyük bir dikkat ve titizlik gerektiren bir mesele olarak öne çıkmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de kul hakkını ihlal eden fiiller açıkça yasaklanmıştır. Ayetlerde, malların haksız yollarla yenilmesi, yetim mallarının gaspı, ölçü ve tartıda hile, rüşvet, emanete ihanet gibi davranışlar şiddetle kınanmıştır.
Haksız Kazanç ve Rüşvet:
“Aranızda mallarınızı haksız sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hakimlere vermeyin.” (Bakara, 188)
Yetim Mallarını Korumak:
“Yetimlere mallarını verin, temizi kötüyle değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bu, büyük bir günahtır.” (Nisâ, 2)
Adaletli Ölçü ve Tartı:
“Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün, doğru teraziyle tartın. Bu hem daha hayırlı hem de sonucu bakımından daha güzeldir.” (İsrâ, 35)
Toplumsal Sorumluluk:
“Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın ve uzak komşuya, yolcuya, elinizin altındakilere iyi davranın.” (Nisâ, 36)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kul hakkı konusunda ümmetini defalarca uyarmış ve şu önemli mesajları vermiştir:
Helalleşme Çağrısı:
“Kimin üzerinde din kardeşinin malı, ırzı veya namusu ile ilgili bir hak varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce helalleşsin.” (Buhârî, Mezâlim 10)
Ahirette İflas:
“Müflis odur ki kıyamet günü namaz, oruç, zekât sevabıyla gelir; fakat şuna sövmüş, buna iftira etmiş, birinin malını yemiş, diğerinin kanını dökmüş, bir başkasını dövmüştür. Sevapları hak sahiplerine verilir; sevapları tükenirse onların günahları ona yüklenir ve cehenneme atılır.” (Müslim, Birr 59)
Borç Hassasiyeti:
“Bir kişi Allah yolunda öldürülse, sonra diriltilip tekrar öldürülse, üzerinde borç varsa, bu borç ödeninceye kadar cennete giremez.” (Nesâî, Büyû 98)
Peygamberimizin Örneği:
Resûlullah (s.a.v.) bazen küçük bir temas sebebiyle bile sahabeden kısas hakkını talep etmesini istemiş, böylece adaletin herkes için eşit olduğunu göstermiştir.
Kul hakkı yiyenler, ahirette hak sahiplerinin önünde hesap vereceklerdir. Bu hesap, mal iadesi veya sevap transferi yoluyla gerçekleşir. İnsanın, başkalarının haklarını ihlal etmesi, yalnızca dünyada değil, ahiret hayatında da ciddi sonuçlar doğurur. Ahirette, kul hakkı yiyenlerin karşılaşacakları durumlar, onların dünyadaki davranışlarına bağlıdır. Sevapları biten kişinin üzerine, hak sahibinin günahları yüklenir.
Kul hakkı, sadece maddî bir mesele değil, ahiretteki kurtuluşu doğrudan etkileyen bir imtihandır. Bu yüzden, herkesin bu konuda duyarlı olması ve başkalarının haklarına saygı göstermesi gerekmektedir. Aksi takdirde, ahiret hayatında karşılaşacakları sonuçlar oldukça ağır olacaktır.
Kul hakkının affedilmesi için tek yol, hak sahibinden helallik almaktır. Bireylerin manevi huzurunu sağlamak ve toplumsal ilişkileri güçlendirmek açısından son derece önemlidir. Eğer bu mümkün değilse, hakkı olan kişiye denk bir ödeme yapılmalı veya onun adına sadaka verilmelidir. Ancak, bireylerin dikkat etmesi gereken bir diğer önemli nokta, kamu malı gibi herkese ait haklardır. Bu tür durumlarda, kişi, o hakkı yerine ulaştıracak bir yol bulmakla yükümlüdür. Yani, kişisel hakların yanı sıra, toplumsal hakların da ihlal edilmemesi için gerekli adımlar atılmalıdır.
Faiz: Kur’an’da Allah ve Resûlü’ne karşı savaş ilanı olarak nitelendirilmiş, faiz yiyen, yediren ve buna şahitlik eden herkes lanetlenmiştir.
Rüşvet: Haksız kazanç yollarının en tehlikelilerindendir ve kul hakkına girer.
Ölçü ve Tartı Hilesi: Kur’an’da önceki kavimlerin bu sebeple helâk edildiği hatırlatılmıştır.
Kamu Malı: Toplumun ortak malını zimmete geçirmek, helalleşmesi neredeyse imkânsız bir haksızlıktır.
Resûlullah (s.a.v.), vefatına yakın ümmetine şöyle seslenmiştir:
“Ben de bir insanım; kimin bende hakkı varsa gelsin alsın. Bana hakkını helal eden, Allah katında en sevgili olanınızdır. Kin ve düşmanlık bende asla yoktur.”
Yine son anlarında namazı ve kul hakkını özellikle hatırlatmış, dul kadınlar ve yetimlerin korunmasını emretmiştir.
Kul hakkı, İslam’ın en hassasiyetle üzerinde durduğu konulardan biridir. Allah’ın affı, hak sahibinin rızasına bağlıdır. Bu nedenle, hem dünyada hem ahirette huzurlu olabilmek için kul hakkından kaçınmak, haksızlık yapmamak, hakları zamanında ödemek ve helalleşmek her Müslüman’ın vazgeçilmez sorumluluğudur.