Kanuni Sultan Süleyman Kimdir? - Genel | Kardeş Eli Derneği
BLOG
Blog

Kanuni Sultan Süleyman Kimdir?

18.09.2025

Kanûnî Sultan Süleyman, 27 Nisan 1495 tarihinde Trabzon’da dünyaya geldi. Babası Osmanlı tahtına Yavuz Sultan Selim adıyla çıkacak olan Şehzade Selim, annesi ise Türk ya da Çerkes kökenli olduğu kabul edilen Hafsa Sultan’dır. Çocukluk yıllarında annesi ve babaannesi Gülbahar Hatun’dan ilk eğitimini aldı. Yedi yaşına geldiğinde dedesi Sultan II. Bayezid’in yanına, İstanbul’a gönderilerek dönemin seçkin hocalarından tarih, edebiyat, fen ve din dersleri aldı; aynı zamanda askerlik ve savaş teknikleri üzerine eğitim gördü. Genç yaşlarda sancak görevlerine tayin edildi; Şarkî Karahisar, Bolu ve ardından Kefe’de yöneticilik yaptı.

1512’de babasının tahta geçmesiyle birlikte İstanbul’a çağrıldı ve zaman zaman Saruhan sancakbeyliğinde bulundu. 1520 yılında Yavuz Sultan Selim’in vefatı üzerine 25 yaşında Osmanlı tahtına çıktı. Erkek kardeşi olmadığından tahta geçiş süreci çatışmasız gerçekleşti. Kararlılığı, sabrı ve güçlü iradesiyle tanınan Kanûnî, kararlarında acele etmez, geniş bir düşünceyle hareket ederdi. Devlet işlerinde kabiliyetli kişileri özenle seçer, görevleri liyakate göre dağıtırdı. Zigetvar Seferi sırasında 7 Eylül 1566’da 71 yaşında hayatını kaybetti.

Ona “Kanûnî” denmesi yeni kanunlar icat etmesinden değil, mevcut yasaları toparlayıp düzenlemesi ve bunları tavizsiz biçimde uygulamasından kaynaklanır. Adalet anlayışıyla öne çıkan padişah, halkın haklarını gözetmeye özen gösterirdi. Mısır’dan toplanan vergilerin fazla olduğunu öğrenince araştırma başlatması ve valiyi değiştirmesi bu tavrının en bilinen örneklerinden biridir.

Tahta çıktığı dönemde Osmanlı Devleti, dünyanın en zengin ve güçlü imparatorluğu durumundaydı. Avrupalılar başlangıçta genç padişahı hafife almış, “Arslan öldü, yerine kuzu geçti” diyerek küçümsemişlerdi. Fakat kısa sürede onun azmini, başarılarını ve fetihlerini görerek hayal kırıklığına uğradılar.

Kanûnî’nin oğulları arasında II. Selim, Bayezid, Abdullah, Murad, Mehmed, Mahmud, Cihangir ve Mustafa bulunur. Kızları ise Mihrimah Sultan ve Raziye Sultan’dır.

Kanûnî Sultan Süleyman’ın İlk Seferi

Kanûnî Sultan Süleyman’ın padişah olduktan sonra düzenlediği ilk askerî harekât, Belgrad seferi oldu. Bu sefer, yalnızca bir fetih hareketi değil aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin batıya bakışını yeniden şekillendiren bir adım olarak da öne çıkar. Belgrad, daha önce Fâtih Sultan Mehmed’in alamadığı en stratejik noktalardan biriydi. Kanûnî, burayı fethederek Osmanlı’nın Avrupa’ya açılan kapısını güvence altına aldı.

Genç padişah, ilk siyasî adımlarında büyük dedesi Fatih’in hedeflerini kendine yol haritası yaptı. Belgrad’ın alınmasının hemen ardından yönünü Rodos’a çevirmesi, bu çizginin en önemli göstergesiydi. Çünkü Fatih Sultan Mehmed de ada üzerinde hâkimiyet kurmak istemiş, fakat bunu başaramamıştı. Kanûnî, bu seferiyle hem dedesinin yarım bıraktığı hedefi tamamlamak hem de Akdeniz’de Osmanlı gücünü göstermek istiyordu.

Belgrad ve Rodos zaferlerinin ardından gündeme gelen Korfu seferi ise batıya dönük daha büyük bir stratejinin parçasıydı. Kanûnî Sultan Süleyman, bu hamle ile İtalya’ya yönelik planlarının ilk işaretlerini veriyor, Osmanlı’nın Avrupa siyasetindeki etkinliğini kalıcı hale getirmeyi amaçlıyordu.

Batıda Büyük Zaferler 

Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktıktan kısa süre sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun batıdaki gücünü pekiştirecek önemli fetihler gerçekleştirdi. 30 Ağustos 1521’de Belgrad’ı alarak Orta Avrupa kapılarını Osmanlı’ya açtı. Ardından Rodos’u kuşatarak ada hâkimiyetini sağladı. 29 Ağustos 1526’da ise Mohaç Ovası’nda yapılan savaş, yalnızca iki saat içinde Osmanlı lehine sonuçlandı. Bu muharebe, Macar Krallığı’nın çöküşünün başlangıcı oldu.

Budin seferinde Osmanlı ordusu, 11 Eylül’de şehre girerken herhangi bir direnişle karşılaşmadı. 1529’da başlatılan I. Viyana Kuşatması ise sert iklim koşulları ve şehrin korunamayacağı düşüncesi nedeniyle kaldırıldı. Akdeniz’deki üstünlüğü artırmak amacıyla 1532’de Barbaros Hayreddin Paşa kaptan-ı derya tayin edildi. 1534’te ise Safeviler üzerine düzenlenen Irakeyn Seferi’nde Tebriz ve Bağdat Osmanlı hâkimiyetine geçti.

1536’da yakın dostu ve sadrazamı İbrahim Paşa, saray entrikaları ve siyasi kaygılar sonucunda idam edildi. 1538’de Osmanlı donanması, Portekiz tehdidine karşı Hindistan kıyılarına gönderildi. Aynı yıl, 27-28 Eylül’de gerçekleşen Preveze Deniz Zaferi, Osmanlı’nın Akdeniz’deki mutlak üstünlüğünü ilan etti. 1548’de yeniden doğuya sefere çıkan Kanûnî, Tebriz’i ele geçirip Van kalesini eyalet merkezi yaptı.

Süleyman Sözü 

Kanûnî Sultan Süleyman, uzun saltanatı boyunca yalnızca büyük bir hükümdar değil, aynı zamanda adaletin ve doğruluğun simgesi olarak hatırlandı. İnsanlığı huzura kavuşturmak için çalışan padişah, zulüm altında ezilen birçok topluluğu koruyarak İslâm’ın merhametini, şefkatini ve adalet anlayışını yaşattı. Onun ismi, Osmanlı topraklarında ve diğer İslâm beldelerinde hayırla anıldı. Öylesine güvenilir bir hükümdardı ki, verdiği sözler “Süleyman sözü” deyimiyle halk arasında atasözüne dönüştü.

Kanûnî döneminde Osmanlı ordusu karşısına çıkmaya Avrupa’da neredeyse hiçbir güç cesaret edemiyordu. Dönemin en güçlü isimlerinden olan Şarlken bile Kanûnî’nin karşısına çıkmayı göze alamıyor, seferlerde ordusunu Osmanlı’dan uzak tutmaya çalışıyordu. Çünkü Osmanlı askerleri disiplinli, uyumlu ve neredeyse kusursuz bir düzenle hareket ediyordu. Avrupa’nın en büyük devletleri bile bu kudret karşısında geri adım atmak zorunda kalıyordu.

Kanûnî, babasından devraldığı 6,5 milyon kilometrekarelik imparatorluğu yaklaşık 15 milyon kilometrekareye ulaştırarak Osmanlı’nın sınırlarını üç kıtaya ve okyanuslara taşıdı. Bu genişleme, Osmanlı’nın yalnızca askeri değil, siyasi ve ekonomik üstünlüğünü de ortaya koydu.

Ben Kara ve Denizlerin Hakanıyım

Osmanlı donanmasının başına getirilen Barbaros Hayreddin Paşa’nın başarıları, Akdeniz’deki dengeleri değiştirmişti. İspanya kralı, Osmanlı donanmasının baskısı nedeniyle dilediği gibi hareket edemiyor, Müslüman beldelerinde istediği zulmü yapamıyordu. Çaresiz kalan İspanya hükümdarı, Anadolu’ya saldırma fikrine kapıldı. Ancak bu düşünceyi duyan Alman İmparatoru Ferdinand, hem Osmanlı’nın gücünü vurgulamak hem de İspanya kralını uyararak kendi yanında ittifaka çekmek için tarihe geçen bir mektup yazmak zorunda kaldı.

Mektubunda, Osmanlı’nın Anadolu’da hiçbir şekilde yenilmediğini, ele geçirilen her kalenin kısa sürede geri alındığını açıkça belirtti. Anadolu’ya saldırmanın, aslanın ağzına el uzatmak kadar tehlikeli olduğunu ifade ederek, İspanya kralına bu girişimden vazgeçmesini tavsiye etti. Aksi takdirde bunun kendi sonu olacağını ve ardından sıranın İspanya’ya geleceğini bildirdi.

Bu olay, Kanûnî Sultan Süleyman’ın saltanatının yalnızca Osmanlı topraklarında değil, Avrupa saraylarında da nasıl bir korku ve saygı uyandırdığını gösterir. Onun devrinde Osmanlı padişahı, hem karada hem de denizlerde mutlak bir otorite olarak kabul edilmiştir.

Şehzade Mustafa’nın idamı

Kanûnî’nin hükümdarlığı boyunca en çok eleştirilen kararlarından biri, en büyük oğlu Mustafa’yı öldürtmesi oldu. 4 Ekim 1553’te Konya Ereğlisi’nde babasının huzuruna çıkan Şehzade Mustafa, cellatlar tarafından boğularak idam edildi. Osmanlı ve Avrupa kaynakları, padişahın bu olaydan büyük üzüntü duyduğunu kaydeder. Dönemin ünlü şairlerinden Taşlıcalı Yahya bile bu karar üzerine ağır dizeler yazdı. Rivayete göre, Kanûnî’nin çocukluk arkadaşı Beşiktaşlı Yahya Efendi bile bu hadiseden sonra onunla görüşmedi.

1555 yılında Safevilerle barışı tesis eden Amasya Antlaşması imzalandı. Aynı yıl Kanûnî, Hürrem Sultan’ın etkisiyle sadrazam Rüstem Paşa’yı yeniden göreve getirdi. 1557’de Süleymaniye Camii tamamlanarak ibadete açıldı. Ancak 1558’de Hürrem Sultan’ın vefatı padişahı derinden sarstı. Sonrasında oğulları Selim ve Bayezid arasında taht mücadelesi çıktı. 1559’daki Konya Savaşı’nı Selim kazandı, Bayezid ise Safevilere sığındı. 1562’de teslim edilerek oğullarıyla birlikte idam edildi.

72 Yaşında Hayatını Kaybetti

Ömrünün son yıllarında gut hastalığı ilerlemiş olsa da Kanûnî Sultan Süleyman, seferlerden geri durmadı. Malta bozgununun ardından Osmanlı’nın Batı’daki itibarını yeniden yükseltmek amacıyla 1566’da sefere çıktı. Zigetvar Kalesi kuşatılırken padişah otağını yüksek bir tepeye kurdu. Ancak kuşatma sürerken 7 Eylül 1566’da, 72 yaşında hayata veda etti.72 yaşında hayatını kaybetti.

Ölümü gizli tutuldu; iç organları çıkarılan naaşı geçici olarak otağın altına defnedildi. Kale düştükten ve yeni padişah II. Selim Belgrad’a geldikten sonra ölüm haberi duyuruldu. Cenaze namazı Şeyhülislam Ebussuud Efendi tarafından Süleymaniye Camii’nde kıldırıldı ve 23 Kasım’da caminin kıble tarafındaki türbesine defnedildi.

Osmanlı Cihan Devleti 

Kanûnî Sultan Süleyman’ın uzun yıllar süren siyasî ve askerî faaliyetleri, Osmanlı’yı yalnızca bölgesel bir güç olmaktan çıkarıp tüm dünyada söz sahibi olan bir cihan imparatorluğu haline getirdi. Onun döneminde Osmanlı’nın ideolojik çerçevesi şekillendi ve Avrupa’nın siyasi dengeleri doğrudan etkilendi. Bu süreç, hem Osmanlı’nın hem de modern Avrupa düzeninin oluşmasında kritik bir rol oynadı.

Toprak genişliği açısından Osmanlı’nın en parlak dönemini yaşatan Kanûnî, babasından devraldığı yaklaşık 6,5 milyon kilometrekarelik ülkeyi 15 milyon kilometrekareye yakın bir büyüklüğe ulaştırdı. İmparatorluk; kuzeyde Rus steplerinden, güneyde Yemen ve Habeşistan’a; batıda Kuzey Afrika’dan doğuda Hindistan içlerine kadar uzanan geniş bir coğrafyada hâkimiyet kurdu.

Kanûnî, yalnızca savaş meydanlarında değil, seferler ve av merakı sayesinde imparatorluğun birçok bölgesini bizzat gezdi. Doğu’da ve Batı’da şehirleri, kasabaları görerek ülkesini tanıyan son Osmanlı padişahı oldu.

Saltanatında yalnızca toprakları değil, mimariyi de büyüttü. Özellikle Mimar Sinan’a yaptırdığı camiler, külliyeler ve imarethaneler İstanbul’un siluetini değiştirdi, Osmanlı’nın ihtişamını taş yapıların diliyle dünyaya ilan etti.

Edebi Yönünden Kanuni Sultan Süleyman

Şehzadeliğinde iyi bir medrese eğitimi alan I. Süleyman, Arapça ve Farsçanın yanı sıra Kefe’deki görevinden dolayı Tatarca’ya da hâkimdi. Padişahlığının yanı sıra divan şairi kimliğiyle de bilinen Kanûnî, edebiyat dünyasında “Muhibbî” mahlasıyla tanındı; ayrıca “Muhib” ve “Meftunî” adlarını da kullandı.

Sanata ve ilme büyük değer veren Kanûnî, dönemin şairlerini, alimlerini himaye etti. Aşk, kahramanlık ve hayat üzerine yazdığı şiirleriyle kapsamlı bir divan ortaya koydu. Ona ait pek çok beyit, halk arasında atasözü gibi benimsendi. En meşhurlarından biri şudur:

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”

Hem fetihleri hem de şiirleriyle tarih sahnesinde iz bırakan Kanûnî, bir yandan Osmanlı ordusunun gazî hükümdarı, bir yandan da sanat ve edebiyatın hamisi olarak hatırlandı. Onun zamanında yapılan reformlar, hukuk düzeni ve bürokratik yapı, imparatorluğu daha güçlü ve kalıcı hale getirdi.

Süleymanname’ler ve şehname yazmaları, Kanûnî’yi yalnızca bir askerî lider değil, aynı zamanda adil bir hükümdar ve İslam dünyasının koruyucusu olarak ölümsüzleştirdi.

Sosyal Medyada Bizi Takip Edin
Hızlı Bağış Hayra vesile olan, hayrı işleyen gibidir.
Bağış Türü
Paylaş
SON BLOG YAZILARI
  • Babalar Çocukları Nasıl Etkiliyor?
    Çocukluk, insanın ilk aynasıdır. O aynada duyulan ses, hissedilen güven ve görülen bakış; gelecekteki kişiliğin temel taşlarını oluşturur. Ailenin sıcak çemberi, çocuğa kim olduğunu değil, kim olabileceğini gösteren ilk sahnedir. Bu sahnede anne, duygusal bağı kuran, sevgiyi dokunuşla öğreten taraftır. Baba ise bu sevgiye yön veren pusuladır. Onun varlığı, çocuk için sadece bir güven alanı değil; aynı zamanda hayatın nasıl yaşanacağına dair bir rehberdir.
  • Müslümanı Muazzez Kılan Nedir?
    Dua, Müslüman’ın yalnızca dille yapılan bir ibadet değil, kalbin derinliklerinden yükselen bir teslimiyet ilanıdır. Kulun, “Ben hiçbir şeye gerçekten malik değilim, sahip olduğum her şey bir emanet” diyebilmesidir. İnsan, ne kadar bilgiye, teknolojiye, servete ulaşırsa ulaşsın; bir yaprağın düşüşünü dahi kontrol edemediğini fark ettiğinde, hakiki kudretin kimde olduğunu anlar. Dua; insanın, kendi acizliğini fark edip, Allah’ın mutlak kudreti karşısında eğilmesidir.
  • Kanuni Sultan Süleyman’ın İlginç Özellikleri
    Kanuni Sultan Süleyman, 1494 yılında Trabzon’da dünyaya geldi. Osmanlı tahtının kudretli hükümdarı Yavuz Sultan Selim’in oğlu, Hafsa Sultan’ın ise kıymetli evladıydı. Genç yaşta Saruhan Sancağı’nda yöneticilik yaparak devlet idaresinde tecrübe kazandı. 1520’de babasının vefatı üzerine Osmanlı tahtına geçti ve 46 yıl süren hükümranlığıyla imparatorluğun en uzun süre tahtta kalan padişahı oldu. Bu dönemde 13 büyük sefere çıkarak hem doğuda hem batıda Osmanlı topraklarını genişletti. Adaletli yönetimiyle halk arasında “Kanuni” unvanıyla anıldı.
  • Bir İnsanı Neden Seversiniz?
    Müslümanın hayatındaki her eylemde olduğu gibi, sevgi ve nefret duygularının da merkezinde Allah rızası yer almalıdır. İslam inancına göre, bir Müslüman sadece ibadetlerinde değil; dostluklarında, muhabbetlerinde ve hatta nefretinde dahi ilahî bir niyet taşımalıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), hadislerinde “Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek” kavramına sıkça vurgu yaparak, bu duyguların imanla yakından ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Kanuni Sultan Süleyman’ın Sandık Vasiyeti
    Osmanlı’nın kudretli hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman Han, hayatının son anlarına kadar hem devletine hem de inancına bağlı bir padişahtı. Onun vefatından sonra ortaya çıkan gizemli bir vasiyet, asırlar boyunca tarihçilerin ve halkın merakını cezbetmiştir. Sultan Süleyman, ölümünden sonra mezarına kendisine ait küçük bir sandığın konulmasını istemişti. Bu, sıradan bir isteğin ötesindeydi — çünkü bu sandığın içinde ne olduğu kimse tarafından bilinmiyordu.