Hz. Aişe -radıyallahu anh-’dan aktarılan bir hadiseye göre, Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisine getirilen bir hasta için şu şekilde dua ederdi:
Arapça
أَذْهِبِ الْبَأْسَ رَبَّ النَّاسِ، اشْفِ وَأَنْتَ الشَّافِي، لَا شِفَاءَ إِلَّا شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لَا يُغَادِرُ سَقَمًا
Türkçe
Ezhibil-be'se Rabben-nâsişfi ve-enteş'şafi la şifae illa şifauke şifaen la yugadiru sekame.
Anlamı
Ey insanların Rabbi! Sıkıntıyı gider, şifa ver. Şifa veren ancak sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki hiçbir hastalık bırakmasın.
Arapça
ضَعْ سَبَّابَتَكَ عَلَى سِنِّكَ الْمُؤْلِمِ، وَاقْرَأْ آخِرَ سُورَةِ يَسٓ إِلَى النِّهَايَةِ، فَبِإِذْنِ اللّٰهِ تَعَالٰى تَنَالُ الشِّفَاءَ.
Türkçe
Da‘ sebâbbeteke ‘alâ sinni-ke’l-mu’lim, vakra’ âhira sûrati Yâsîn ile’n-nihâye, fe-bi-izni’llâhi teâlâ tenâlu’ş-şifâe.
Anlamı
Ağrıyan dişinin üzerine şahadet parmağını koy, Yâsîn sûresinin son kısmını sonuna kadar oku; Allah Teâlâ’nın izniyle şifa bulursun.
İbn Abbas’tan (r.a.) rivayetle; bir kadın Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) gelerek sara hastası olduğunu, nöbet geçirdiğinde örtüsünün açıldığını ve Allah’a dua etmesini istedi. Efendimiz (s.a.v.) ona, “Dilersen sabret, karşılığında cennet senin olsun. Dilersen şifa için dua edeyim” buyurdu. Kadın sabretmeyi tercih etti ama nöbet anında açılmaması için dua edilmesini istedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bu yönde dua etti. Bu olay, sabrın ve dua etmenin önemini vurgulayan güzel bir örnek teşkil eder. Kadının durumu, birçok insanın yaşamında karşılaştığı zorluklarla başa çıkma mücadelesini simgeler. Peygamber (s.a.v.)’in, onun isteğine saygı göstererek dua etmesi, dua etmenin ruhsal ve manevi bir destek sağladığını da göstermektedir.
Arapça
أَعُوذُ بِعِزَّةِ اللّٰهِ وَقُدْرَتِهِ مِنْ شَرِّ مَا أَجِدُ
Türkçe
Euzu bi izettillahi ve kudretihi min şerri ma ecidu.
Anlamı
Allah’ın izzetine ve kudretine sığınırım; hissettiğim bu şeyin şerrinden.
Arapça
بِسْمِ اللّٰهِ، اَللّٰهُمَّ دَاوِنِي بِدَوَائِكَ، وَاشْفِنِي بِشِفَائِكَ، وَأَغْنِنِي بِفَضْلِكَ عَمَّنْ سِوَاكَ، وَاحْذُرْ عَنِّي أَذَاكَ
Türkçe
Bismillahi Allahümme dâvini bi devaike veşfini bi şifaike ve ağnini bi fadlike ammen sivâk vahzer anni ezake.
Anlamı
Bismillâh. Allah’ım! Beni ilacınla tedavi et, şifânla iyileştir, fazlınla başkasına muhtaç olmaktan kurtar ve zararını benden uzaklaştır.
Arapça
أَسْأَلُ اللّٰهَ الْعَظِيمَ رَبَّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ أَنْ يَشْفِيَكَ
Türkçe
Es-elullahel-azime rabbel arşil azimi en yeşfiyeke.
Anlamı
Yüce Arş’ın Rabbi olan yüce Allah’tan seni şifaya kavuşturmasını diliyorum.
Arapça
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ ۖ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ ۗ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ ۖ وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى ۚ أُولَٰئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ
Türkçe
Ve lev cealnâhu kur'ânen a‘cemiyyen le-kâlû lev lâ fussilet âyâtuhu, e-a‘cemiyyun ve arabiyyun? Kul hüve lillezîne âmenû huden ve şifâ’, vellezîne lâ yu’minûne fî âzânihim vakrun ve huve aleyhim âmâ. Ulâike yunâdevne min mekânin ba‘îd.
Anlamı
Eğer Biz onu yabancı bir Kur’an yapsaydık elbette, 'Ayetleri açıklanmalı değil miydi? Yabancı bir (kitap) ve Arap (bir peygamber) ha!' derlerdi. De ki: O, iman edenler için bir rehber ve şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalıdır. Onlara çok uzak bir yerden seslenilmektedir.
Arapça
وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
Türkçe
Ve izâ meridtu fehüve yeşfîn
Anlamı
Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.
Arapça
ثُمَّ كُلِي مِنْ كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِ فَٱسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًا ۚ يَخْرُجُ مِنۢ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَٰنُهُۥ فِيهِ شِفَآءٌ لِّلنَّاسِ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةًۭ لِّقَوْمٍۢ يَتَفَكَّرُونَ
Türkçe
Summe külî min kulli’s-semârâti feslukî subule rabbiki zululen. Yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhû fîhi şifâun lin-nâs. İnne fî zâlike le-âyeten li-kavmin yetefekkerûn.
Anlamı
Sonra her çeşit meyveden ye, Rabbinin sana gösterdiği yolları kolaylıkla kat et! Onların karınlarından renkleri çeşitli bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için bir ibret vardır.
Arapça
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاءٌ لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
Türkçe
Yâ eyyuhâ’n-nâsu kad câetkum mev'izatun min rabbikum ve şifâ’un limâ fî’s-sudûri ve huden ve rahmetun li’l-mu’minîn
Anlamı
Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olana bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.
Arapça
قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ ٱللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍۢ مُّؤْمِنِينَ
Türkçe
Kâtilûhum yu‘azzibhumullâhu bi-eydîkum ve yuhzihim ve yansurkum aleyhim ve yeşfi sudûra kavmin mu’minîn
Anlamı
Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil rüsva etsin, sizi onlara karşı muzaffer kılsın ve müminlerin gönüllerini ferahlatsın.